10 Şubat 2015 Salı

Antik Kentin Çıkış Kapısından Fethi; Bir Pompeii Hikayesi

Pompeii... Eğlencenin ve zevkin ritmine kapılmış bir şehir.. Ve bir gün acımasız Vezüv, lavlarını şehrin üzerine püskürtürken, 200 000 kişiye bir anda mezar olan bu şehrin bu kadar popüler olacağını hiç düşünmemişti...

Ve ben yıllar önce televizyonda izlediğim bir haber programı sayesinde tanıştım bu antik şehir ile. O gün aklıma koydum; " Eğer bir gün İtalya’ya gidersem, mutlaka bu şehri görmeliyim."

Sene 2006, ben interrail bileti ile çıktığım yolculukta Patras'tan Bari'ye giden feribotta tanıştığım 3 Türk arkadaşla birlikte aktarmalı olarak Napoli geldik. Napoli'ye kadar gelmişken Pompeii'den haberi olmayan bu arkadaşların da ruhuna girerek, onları benimle birlikte şehir merkezinden trenle 1 saat bile sürmeyen bu şehre getirmeyi başardım. Pompeii'deydik en sonunda!

 Bilet almak için kuyruğa girdik ancak biletlerin Avrupa birliği vatandaşlarına 5,5 €, diğer ülke vatandaşlarına 11 € olduğunu öğrenince diğer arkadaşlar biz giremeyiz dediler. Çünkü ayırdıkları günlük bütçe buna el vermiyordu. Onları orada bırakıp, tek başıma bilet almayı da kendime yediremedim. Ama biliyordum ki oraya kadar gelmişken bu şehri görmeden geri dönersem hayatım boyunca pişman olacaktım. Baktık paralı giremiyoruz, alternatif yollar aramaya başladık. Giriş kapısı kontrol altında olduğunda sıvışmanın imkanı yoktu. Kafileler halinde gelen turlar da bir işe yaramadı. Ve geriye tek bir şey kalıyordu: "Çıkış Kapısı" Hep birlikte çıkış kapısına doğru yürüyüp etrafı kesmeye başladık ve birden yukarıdan koloni halinde inen Çinli turist grubu görünce gözlerimiz sevinçten öyle bir parlamıştı ki, gece olsa etraf aydınlanırdı emin olun. Arkadaşlarla yaptığımız fotoğraf çeke çeke yukarıya kadar çıkar, oradan da içeri gireriz planından sonra harekete geçtik.

Eveeeeeeeeet! En sonunda hepimiz içerideydik ve hala inanamıyorduk. Tuhaf olan tek nokta şehri dolaşmaya çıkış kapısından başlamamızdı:) Çıkanlardan biri girişte dağıtılan şehir haritasını da bize verince herşey tamamlandı ve biz turumuza başladık.

Lavların binlerce yıl önce harap ettiği bu şehir yine de ayakta kalmayı başarabilmişti. Sütunlu yolları, agorası ve zarar görüp çoğu silinmiş olsa da duvar resimleri, hayal gücümü aşıp kendimi şehir halkından biriymiş gibi hissederek yürümeme neden oluyordu. Yani şehrin havasını içime çekerek, volkanın patladığı sırada yaşanan acıları, korkuları, çaresizliği hissederek.. Bütün bunları düşünürken karşılaştığım manzara beni olayın tam içine çekti. İnsanların ölürken çektikleri ıstırabı yüzlerinde ve hareketlerinde görmek...
 
 


Akdenizin kavurucu öğle sıcağı hepimizi yormaya başlamıştı bile. Verilen kısa bir molanın ardından Arenaya doğru ilerleyerek şehrin diğer bölümlerini de inceledik. Arenası sapasağlam ayaktaydı. Restorasyon çalışmaları sayesinde de hala kullanılabilir izlenimini bile yaratıyor. İçerideki oturma yerlerinin bir kısmının çimlenmeye başladığını saymazsak, şehrin bugüne kadar gelen en iyi yapısı olduğunu söyleyebilirim. Arenadan çıktıktan sonra dükkanların ve evlerin olduğu arnavut kaldırımla sokaklara geldik. Sıra sıra dükkanların yan yana sıralandığı bu sokaklarda günümüze kadar gelmeyi başarabilmiş mozaikleri, freskleri, duvar resimlerini görmek çok güzeldi.

 M.S 79 yılında şehrin insanların yaşadığı bu talihsiz olay sayesinde hem popüler hem turistik bir mekan haline gelen Pompeii, hepimizi çok etkilemişti. Hepimize iyi ki gelip görmüşüz dedirten bu şehirden ayrılırken bana, oraya kadar eşlik eden arkadaşların da fotoğrafını çekip, hatıralar kısmına eklemek düştü..
 
 

 Napoli'ye herhangi bir nedenle yolu düşen arkadaşlara tavsiyem: Bu şehri görmeden sakın geri dönmeyin!

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder